Gece Yarışı Hikayesi
Gökyüzü, karanlığın örtüsüyle sessizce kapanırken küçük kasabanın sokak lambaları birer birer yanıyordu. Yaz akşamları genelde sakin geçerdi ama bu gece farklıydı. Çünkü çocukların uzun zamandır beklediği “Gece Yarışı” başlamak üzereydi. Bu yarış, arabalarla değil, kendi elleriyle yaptıkları tahtadan küçük arabacıklarla yapılıyordu. Fakat heyecanı, gerçek bir yarış pistindeki kadar yoğundu.
Kasabanın en hevesli iki çocuğu Mert ve Efe, yarış hazırlıklarını günlerdir sürdürüyorlardı. Mert’in arabasının adı “Gece Işığı”, Efe’ninki ise “Rüzgarın Sesi” idi. Her iki araç da parlak renklere boyanmış, özenle cilalanmıştı.
Akşamüstü parkta buluştular. Hafif bir esinti vardı, ağaçların yaprakları kıpırdıyor, hava yarışın yaklaştığını fısıldar gibi titreşiyordu.
— “Hazır mısın Mert? Bu gece pistte rüzgar gibi eseceğim!” dedi Efe, gözleri kıvılcımlarla parlayarak.
— “Sen esersin ama ışık her zaman rüzgardan hızlı yayılır!” diye güldü Mert. “Kazanan ben olacağım, buna kalbimle inanıyorum.”
İkisi de birbirine meydan okurken aslında içlerinden sonsuz bir heyecan geçiyordu. Çünkü bu yarış sadece bir yarış değildi. Çocukluklarının unutulmaz anılarından biri olacaktı.
Kasabanın büyük meydanı geceleri bomboş olurdu ama bugün herkes dışarıdaydı. Meydanda rengarenk ışıklar, bayraklar, balonlar… Sanki tüm kasaba bir festival için süslenmiş gibiydi. Pist, hafif eğimli bir yokuşun başından sona doğru uzanıyor, yol boyunca minik lambalar yerleri aydınlatıyordu.
Mert’in annesi büyük bir heyecanla yanlarına geldi.
— “Çocuklar dikkatli olun tamam mı? Eğlenmek güzel ama güvenli olmak daha güzel.”
— “Merak etme teyze” dedi Efe. “Biz uçmayacağız, sadece biraz hızlanacağız.”
Mert hafifçe iç geçirdi.
— “Keşke dedem de burada olsaydı. Bu arabayı yaparken bana çok yardım etmişti.”
Annesi gülümseyip saçlarını okşadı.
— “Mert’im biliyorsun o hep senin yanında. Senin şu anki heyecanını görse çok gurur duyardı.”
Bu cümle Mert’in içine bir sıcaklık bıraktı. Artık yarışa daha da hazır hissediyordu.
Yarış saat tam 22.00’de başlayacaktı. Çocuklar arabalarını start çizgisine yerleştirdiler. Etraftaki kalabalık heyecanla bekliyor, herkes favori yarışçısına tezahürat ediyordu.
Mert arabasının yanına çömeldi ve sessizce konuştu:
— “Gece Işığı, hadi dostum. Ne olursa olsun birlikte yapacağız.”
Efe de kendi aracının üzerine hafifçe vurdu:
— “Rüzgarın Sesi, bugün bizim günümüz!”
Kalabalığın içinden yaşlı bir adam start düdüğünü eline aldı. Yıllardır bu yarışı o başlatıyordu.
— “Hazırsanız… Üç… İki… Bir…”
Düüüüüüüüüt!
Arabacıklar aniden yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı. Çocuklar yan yana koşuyor, arabalarının hızına yetişmek için çaba gösteriyordu. Pist boyunca kahkahalar, bağırışlar, heyecan dolu sesler yankılanıyordu.
Mert nefes nefese bağırdı:
— “Efe! Bu ne hız! Araban gerçekten rüzgar gibi!”
Efe kahkaha attı.
— “Seninki de yıldız gibi parlıyor dostum!”
Fakat bir anda beklenmedik bir şey oldu. Mert’in aracının tekerleklerinden biri küçük bir çukura denk geldi ve hafifçe zıpladı. Araba yavaşlamaya başladı.
Mert’in yüzündeki sevinç yerini kaygıya bıraktı.
— “Hayır… Gece Işığı… Dayan bana…”
Efe bunu fark edince duraksadı. Yarış devam ediyordu ama Efe bir anlık tereddütle geriye baktı.
Aracı hâlâ önde gidiyordu. Kazanabilirdi. Ama Mert zor durumdaydı.
Efe içinden geçenleri bastıramadı.
— “Mert'i yalnız bırakamam!”
Ve bir anda kendi hızını düşürüp onun yanına koştu.
— “Dostum iyi misin?”
— “Ben… iyiyim, sadece arabam biraz takıldı.”
Efe gülümsedi.
— “O zaman beraber iteriz! Gece Işığı yalnız kalmaz.”
Mert’in gözleri doldu.
— “Gerçekten mi? Kazanmayı bırakıyorsun?”
— “Biz kazanmayı zaten birlikte başardık bence.”
O anda iki çocuk aynı anda arabacığı itmeye başladılar. İkisi de nefes nefese kalıyordu ama kalabalıktan gelen alkışlar ve tezahüratlar onları daha da güçlendiriyordu.
Pistin sonuna yaklaşırken diğer yarışmacılar çoktan bitiş çizgisini geçmişti. Fakat kasabada kimse birinciyi konuşmuyordu. Herkes iki çocuğun yan yana koşmasına, birbirlerine destek olmasına odaklanmıştı.
Bitiş çizgisine birlikte vardılar. Kalabalık büyük bir coşkuyla alkışlamaya başladı.
— “İşte gerçek dostluk!”
— “Helal olsun çocuklar!”
Yaşlı start hakemi gözlüklerini düzeltti, gülümseyerek yanlarına geldi.
— “Her yarışın bir galibi olur ama böyle bir dostluğu görmek her zaman nasip olmaz. Bu gece asıl kazanan sizsiniz.”
Mert ve Efe birbirine baktı. Yorgundular ama mutluydular.
— “Efe… İyi ki durdun.”
— “Dostum… Bazen en büyük hız, kalbin hızıdır.”
Yarış bittikten sonra çocuklar meydanda biraz dinlendi. Yıldızlar gökyüzünde birer avize gibi parlıyor, gece hafifçe serinliyordu.
Mert gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı.
— “Bu gece unutulmazdı.”
Efe başını salladı.
— “Ve biliyor musun? Gelecek yıl yine yarışacağız. Ama bu sefer arabalarımız daha güçlü olacak!”
Mert gülümsedi.
— “Ve birbirimizi yine destekleyeceğiz.”
Efe elini uzattı.
— “Anlaştık mı?”
Mert de elini uzatıp sıktı.
— “Anlaştık.”
O gece kasabada bir yarıştan çok daha fazlası yaşanmıştı. İki çocuk, hayatlarının ilerleyen yıllarında bile unutamayacakları bir şey öğrenmişti:
Gerçek zafer, kalpler yan yana koştuğunda kazanılır.
Ve böylece Gece Yarışı, kasabanın hafızasına sadece hızla değil, kalbin gücüyle kazındı.
1 Yorum
oğlum tuna bu hikaye ile uyudu
Yorum Yazın