Hayatın Sürprizleri Hikayesi
Güneşin ilk ışıkları, küçük bir sahil kasabasının üstünü pembe bir örtü gibi sararken uyanan Elif, içindeki tuhaf heyecanın nedenini bilmiyordu. Kalbi, kuş gibi kanat çırpıyor gibiydi. O sabah sanki rüzgâr bile Elif’e bir şey fısıldıyordu.
Elif, saçlarını örerken kendi kendine gülümsedi. İçindeki bu titreşim, sıradan bir güne benzemediğini söylüyordu. Ama neden? İşte bunu bilmiyordu.
Evlerinin karşısında yaşayan en yakın arkadaşı Mert, bahçede top sektiriyordu. Elif kapıyı kapatır kapatmaz Mert’in sesi duyuldu.
— “Elif! Bugün deniz kıyısındaki gizli patikaya gidelim mi? İçimde bir his var, keşfetmemiz gereken bir şey var gibi.”
Elif şaşkın bir şekilde gülümsedi.
— “Aynı hissi ben de yaşıyorum! Bugün havada bir tuhaflık var.”
Mert, topunu kolunun altına sıkıştırdı. İkisi birlikte her zaman gittikleri küçük yola doğru yürümeye başladılar. Yolun kenarında renk renk çiçekler, dallarından sarkan gülen kuş figürleri gibi oynak rüzgârlar vardı. Çocukların içi kıpır kıpırdı.
Bir süre sonra, normalde sessiz olan patikanın girişinde bir şey fark ettiler: Minik, mavi bir kutu. Üstünde altın yaldızlı harflerle şöyle yazıyordu:
“Hayatın sürprizlerine inan.”
Mert hemen eğildi ama kutuya dokunmadan önce durdu.
— “Sence… açmalı mıyız?”
Elif’in gözleri merakla parladı.
— “Hayat sürprizlerle doludur, değil mi? Belki de bu da onlardan biri.”
Ve kutuyu birlikte açtılar.
Kutunun içinden incecik bir ışık havaya yükseldi. Işık, önce iki çocuğun etrafında döndü… sonra bir anda bir kelebeğe dönüştü. Kanatları gökkuşağından daha parlak, rengi göz kamaştırıcıydı.
Kelebek melodik bir sesle konuştu:
— “Merhaba cesur çocuklar! Benim adım Sevincik. Sizi özel bir yolculuğa çıkarmaya geldim. Çünkü hayat, gerçekten de sürprizlerle doludur.”
Mert, şaşkınlıkla geri çekildi.
— “Bir… kelebek mi konuşuyor?!”
Elif, gülümseyerek öne eğildi.
— “Bizimle nereye gideceksin Sevincik?”
Kelebek kanatlarını çırptı ve kıvılcımlar saçtı.
— “Her şey birazdan ortaya çıkacak. Ama önce… hayal etmeyi bilmelisiniz!”
Bu sözlerin hemen ardından etraflarındaki dünya titremeye başladı. Patika kayboldu, çiçeklerin yerini ışıklı bir tünel aldı. Çocuklar kendilerini uçuyormuş gibi hissediyordu; ayaklarının altı boş, kalpleri umutla dolu.
Mert, tünelden geçerken bağırdı:
— “Elif! Bu gerçek mi?!”
Elif kahkaha attı.
— “Gerçek olmasa bile, hissettiklerimiz gerçek!”
Tünelin sonunda bir çayırlık belirdi. Bu çayır, başka bir dünyaya aitti. Ağaçlar şarkı söylüyor, gökyüzü pembe bir pamuk şekeri gibi dalgalanıyordu. Rüzgâr bile kahkaha atıyordu.
Sevincik onları çiçeklerle kaplı bir taşın üstüne konarak karşıladı.
— “Burası Sürprizler Diyarı. Burada her şey değişir, her şey dönüşür. Ama sizin için daha büyük bir sürpriz var.”
Çocuklar birbirine baktı.
— “Daha ne olabilir ki?”, dedi Mert.
Bir anda karşılarında yaşlı, sakalı gökyüzüne karışmış gibi uzayan bir bilge belirdi. Adı Bilgecan’dı.
Bilgecan gülümsedi.
— “Hoş geldiniz çocuklar. Hayatın sürprizleri size bir görev verdi.”
Elif şaşkınlıkla sordu:
— “Görev mi?”
Bilgecan başını salladı.
— “Bu dünyada renkler kayboluyor. Çünkü çocuklar hayal kurmayı unutmaya başladı. Eğer hayaller kaybolursa… hayatın sürprizleri de kaybolur.”
Mert’in sesi titredi.
— “Biz ne yapabiliriz ki? Biz sadece çocuğuz.”
Bilgecan gülerek elini iki çocuğun omzuna koydu.
— “Tam da bu yüzden yapabilirsiniz. Çocukların hayalleri, dünyanın en güçlü sihridir.”
Ardından göğe doğru bir el hareketi yaptı ve iki çocuk birer küre tuttuğunu fark etti. Mert’in küresi deniz mavisi, Elif’in küresi güneş sarısıydı.
Bilgecan devam etti:
— “Bu küreleri renklendirmeniz gerekiyor. Bunun yolu da kalbinizden geçen güzel şeyleri söylemeniz. Ne kadar çok duygu, ne kadar çok hayal… o kadar çok renk.”
Elif gözlerini kapattı. Küresini ellerinde hissetti. İçinden geçen ne varsa söyledi:
— “Annemin bana sarıldığı anı seviyorum. Öğretmenimin bana ‘aferin’ dediği günü seviyorum. Mert’le birlikte gülmeyi seviyorum. Yağmurun kokusunu, rüzgârın şarkısını seviyorum…”
Sarı küre parlamaya başladı.
Mert de cesaretini topladı. Derin bir nefes aldı.
— “Bazen korksam da cesur olmaya çalışıyorum. Elif'in bana güvenmesini seviyorum. Babamın anlattığı hikâyeleri seviyorum. Geceleri yıldızları izlemeyi seviyorum…”
Mavi küre ışık içinde coştu, büyüdü, etrafı aydınlattı.
Bilgecan gururla başını salladı.
— “İşte bu! Renkler geri geliyor.”
Bir anda gökyüzü patlayan bir boya kutusu gibi rengârenk oldu. Çiçekler dans etti. Ağaçların yaprakları yeniden ışıldadı. Sürprizler Diyarı nefes almış gibiydi.
Sevincik onlara teşekkür etti.
— “Siz olmasaydınız hiçbir şey değişmezdi. Demek ki küçücük bir kalp bile dünyaları değiştirebilir.”
Mert ve Elif birbirine baktı. İkisinin de yüzünde gururlu bir utangaçlık vardı.
— “Peki biz şimdi ne yapacağız?”, diye sordu Elif.
Bilgecan hafifçe gülümsedi.
— “Şimdi kendi dünyanıza dönün. Ama unutmayın… hayatın sürprizleri her zaman yolun bir köşesinde bekler.”
Bir ışık parladı, çocuklar gözlerini kapadı… ve bir anda kendilerini yeniden sahil patikasında buldular. Mavi kutu artık yoktu. Sadece dalgaların sesi kalmıştı.
Mert topunu eline alırken durdu.
— “Elif… bu yaşadıklarımız… gerçekten oldu mu?”
Elif, yüzüne yayılan gülümsemeyi saklamadı.
— “Kalbinde hissettiysen… olmuştur.”
İkisi birlikte eve doğru yürürken rüzgâr bir şey fısıldadı:
“Hayat sürprizlerle doludur…”
Ve o andan sonra, iki çocuk da hiçbir günü sıradan görmedi. Çünkü artık biliyorlardı: Bir kutu, bir kelebek, bir hayal… her şey bir sürprize dönüşebilirdi.
Ve hayat, zaten sürprizlerin ta kendisiydi.
Yorum
Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu sen yap!
Yorum Yazın