Kayıp Kanguru Hikayesi
Güneşin kızıl ışıkları ormanın üzerine ince bir battaniye gibi serildiğinde, her köşede kuşların neşeli cıvıltıları yankılanıyordu. Fakat o sabah, ormanın bir yerinde bir sessizlik vardı. Küçük kanguru Pofidik, annesini bulamamıştı. Onun kalbi hızlı hızlı atıyor, minicik patileri heyecanla titriyordu.
Pofidik, annesinin kesesine sokulup o sıcaklığı hissetmeyi çok özlemişti. Fakat dün gece, gökyüzünde bir fırtına patlamış; şimşekler o kadar güçlü çakmıştı ki, korkuyla koşarken annesinden uzaklaşmıştı.
— “Anne? Neredesin?” dedi Pofidik, sesi ince bir umut çizgisi gibi havada asılı kaldı.
Yanıt gelmedi. Yalnızlığın ağırlığı, küçük kangurunun omuzlarına çöktü. Yine de vazgeçmedi. Pofidik her zaman cesur olmayı öğrenmişti. Burnundan derin bir nefes çekti ve kararlı bir adımla yürümeye başladı.
Bir süre sonra ormanın çiçeklerle süslenmiş patikasına ulaştı. Patikanın kenarında, tüyleri pamuk gibi beyaz olan yaşlı tavşan Şakir oturuyordu. Şakir, gözlüklerini düzeltti ve Pofidik’in korkuyla titreyen gözlerine baktı.
— “Küçük dostum, neden bu kadar üzgünsün?”
Pofidik burnunu çekti.
— “Annemi kaybettim… Dün gece fırtınada ayrı düştük.”
Şakir’in kalbi yumuşadı. Minik kangurunun gözlerindeki çaresizliği görünce hemen yardım etmek istedi.
— “O halde birlikte arayalım. Bu ormanda hiç kimse tek başına kaybolmaz. Hepimiz birbirimizi buluruz.”
Pofidik'in gözlerinde küçük bir umut kıvılcımı parladı.
— “Gerçekten yardım eder misin?”
— “Elbette! Hadi, önce tilki Zeynep’e gidelim. O her şeyi duyar, her şeyi bilir.”
İkisi birlikte ormanın derinliklerine doğru yola çıktı. Kuşlar cıvıldıyor, rüzgâr dalların arasından melodiler fısıldıyordu. Fakat Pofidik'in kalbi hâlâ annesinin yokluğunun sızısıyla doluydu.
Bir süre sonra tilki Zeynep’in yaşadığı kayalık bölgeye ulaştılar. Zeynep, parlak turuncu tüyleriyle zarif bir şekilde kayanın üzerinde yatıyordu. Onları görünce kuyruğunu savurdu.
— “Hoş geldiniz! Şakir, bu küçük dostun neden böyle kaygılı?”
Şakir, başıyla Pofidik’i işaret etti.
— “Annesini kaybetmiş.”
Zeynep hemen doğruldu.
— “Fırtına gecesi bazı hayvanların kuzey tarafına sığındığını duydum. Kanguru sesine benzeyen bir hıçkırık sesi işitildiğini söyleyenler oldu.”
Pofidik’in gözleri ışıldadı.
— “Bu annem olabilir!”
Zeynep başını eğdi.
— “Olabilir ama orası tehlikelidir. Dik kayalıklar var. Yalnız gitmen doğru olmaz.”
Bu cümle Pofidik’in cesaretini biraz kırdı, ama Şakir hemen devreye girdi.
— “Merak etme küçük dostum. Beraber gideceğiz. Bu yolculukta yalnız değilsin.”
Üçü birlikte kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Yol boyunca derin vadiler, yüksek kayalar ve sisli geçitler vardı. Pofidik bazen ürperiyor ama arkadaşlarının yanında güvende hissediyordu.
Bir süre sonra yüksek bir kayanın tepesinde baykuş Feride’yi gördüler. Feride, bilge bakışlarıyla etrafı tarıyor, sanki her şeyi biliyormuş gibi bir tavırla onları izliyordu.
— “Kim geliyor böyle?” diye seslendi Feride.
Şakir öne çıktı.
— “Pofidik annesini kaybetti, onu arıyoruz.”
Feride’nin gözleri hafifçe yumuşadı.
— “Dün gece biri ağlıyordu, doğru. Ormanın daha kuzeyindeki Gümüş Tepesi’nin altında saklanmıştı. Çok yorgun görünüyordu.”
Pofidik heyecanla sıçradı.
— “Bu kesin annem!”
Feride kanatlarını açtı.
— “Sizi oraya götürebilirim. Fakat tepeye çıkan yol uzun ve rüzgâr çok sert eser. Birbirinizden ayrılmamaya söz verin.”
Hepsi aynı anda başlarını salladı.
Yolculuk yeniden başladı. Rüzgâr gerçekten de sertti. Pofidik bazen adım atmakta zorlanıyordu. Ama Şakir patisiyle onu destekliyor, Zeynep cesaretlendiren sözler fısıldıyordu.
Bir noktada Pofidik durdu ve gözyaşları yanaklarından süzüldü.
— “Ya annemi bulamazsak?”
Şakir hemen yanına çömeldi.
— “Bulacağız. Çünkü sen vazgeçmeyen bir yüreğe sahipsin.”
Zeynep de kuyruğuyla Pofidik’i okşadı.
— “Bazen kaybolmuş gibi hissetmek, yeniden bulunmanın ilk adımıdır.”
Bu sözler Pofidik’in yüreğini ısıttı. Yürümeye devam ettiler.
Saatler sonra Gümüş Tepesi'nin altındaki mağaraya ulaştılar. Mağaradan hafif bir rüzgâr sesi geliyor, içeriden küçük bir inleme duyuluyordu.
Pofidik’in kalbi hızlandı.
— “Anne! Anne orada mısın?”
Mağaranın içinden zayıf bir ses yankılandı.
— “Pofidik… Sen misin?”
Pofidik gözyaşlarına hâkim olamadı.
— “Evet anne! Buradayım! Yanındayım!”
Küçük kanguru, tüm gücüyle mağaranın içine doğru koştu. Şefkat dolu bakışlarla ona bakan annesi Nazlı, yere yığılmış hâlde yatıyordu. Bacağını incitmişti.
Nazlı, oğlunu görünce gözlerinden yaşlar aktı.
— “Korktum… Seni kaybettiğimi sandım.”
— “Ben de seni çok merak ettim anne… Bir daha seni bırakmayacağım.”
Şakir, Zeynep ve Feride de mağaraya girip yardım etmeye başladılar. Feride hızlıca etraftaki şifalı otları topladı. Şakir ve Zeynep Nazlı’nın yanında durup onu teselli etti.
Bir süre sonra Nazlı biraz güç topladı. Pofidik’in kesesine sokulmasıyla yüzünde bir sıcaklık yayıldı.
— “Sen benim cesur yavrumsun.”
Pofidik gözlerini kapattı.
— “Beni yalnız bırakmadılar anne… Artık hep birlikteyiz.”
Nazlı dostlara teşekkür etti.
— “Size minnettarım. Oğlum tek başına başaramazdı.”
Feride hafifçe gülümsedi.
— “Bazen küçük bir yüreğin cesareti, koca bir ormanı harekete geçirir.”
Şakir de ekledi.
— “Ve hiçbir dostluk, karanlıkta kaybolmaz.”
Zeynep kuyruğunu savurdu.
— “Artık herkes evine dönebilir. Bugün güzel bir sonla bitti.”
Geri dönüş yolunda Pofidik annesinin kesesinde huzurla sallanıyordu. İçinde artık korku yoktu. Yalnızlık yoktu. Sadece sevgi, güven ve o kocaman kalpli dostların sıcaklığı vardı.
Annesine sokulup fısıldadı.
— “Anne… artık ne olursa olsun, birbirimizi hep buluruz değil mi?”
Nazlı gülümsedi.
— “Elbette yavrum. Çünkü sevgi, en karanlık anlarda bile yolumuzu aydınlatır.”
O gün orman, bir yeniden buluşmanın mutluluğuyla aydınlandı. Küçük kanguru Pofidik, artık biliyordu: Kaybolmak bazen dünyanın sonu gibi görünse de, dostluk ve sevgi insanı tekrar eve götüren en güçlü güçtü.
1 Yorum
Pofidik annesini bulunca çok mutlu oldum! Ben de onun gibi korksaydım arkadaşlarım bana yardım ederdi diye düşündüm. Keşke ben de Zeynep tilkiyle, Şakir tavşanla ve Feride baykuşla tanışabilsem. Masal çok güzeldi, içim sıcacık oldu
Yorum Yazın