Kedi Yavrusu Hikayesi

Pelin Kaya 04.12.2025 19 Okunma Sayısı Çocuk Hikayeleri 0 Yorum
Kedi Yavrusu Hikayesi

Kasabanın kıyısında, birbirine yaslanmış kırmızı kiremitli evlerin arasında, sevecen bir aile yaşıyordu. Bu ailenin küçük oğlu Emir, günün her saatini keşfetmeye hazırdı. Hele ki doğayı, hayvanları ve özellikle de minik dostları… Bir gün, bahçede oynarken çalıların arasından duyduğu kısık bir miyavlama onun hayatını bambaşka bir yola sokacaktı.

Emir yavaşça çalıların yanına eğildi. Küçücük, titreyen, pamuk gibi beyaz bir kedi yavrusu gözlerini ona çevirdi. Yavrunun tüyleri soğuktan kabarmış, burnu hafif pembeleşmişti.

“Korkma… Sana zarar vermem.” dedi Emir, ellerini sakince uzatarak.

Minik kedi önce geri çekildi, sonra çocuğun sıcak sesine güvenip adım adım ona yaklaştı. Emir onu alıp göğsüne yasladığında, yavrunun titreyişi yavaş yavaş azaldı. Sanki kalbinin ritmi, Emir’in kalbiyle uyum sağlıyordu.

“Seni kim bıraktı burada böyle?” diye fısıldadı.

Yavru kedi cevap veremezdi elbette ama gözleri o kadar şey anlatıyordu ki… O gözlerde hem korku, hem umut, hem de minicik bir teşekkür vardı.

Emir hemen eve koştu. Annesi mutfakta çorba karıştırıyordu.

“Anne, bak! Bir kedi yavrusu buldum! Çok üşümüş… Ona yardım edebilir miyiz?”

Annesi, şaşkın ama sevgi dolu bir ifade ile eğildi.

“Aman Allah’ım… Ne kadar da küçük! Tabii ki yardım edeceğiz Emir. Önce güzelce ısınsın, sonra da karnını doyururuz.”

Yavru kedi, sanki sözleri anlamış gibi hafifçe mırladı. Emir onun mırlamasını duyunca içi sıcacık oldu.

Evin salonunda yumuşacık bir kutu hazırlandı, içine battaniyeler serildi. Kedi yavrusu hemen içine kıvrılıp uyumaya başladı. Uyurken bile ara ara mırlıyor, minik pençeleri titriyordu.

Emir kutunun yanına oturup onu seyretmeye doyamıyordu.

“Sana bir isim bulmalıyım… Ama acele etmeyeceğim. Seni tanımam gerek.”

Akşam olduğunda babası işten geldi ve yavruyu görünce kaşlarını kaldırdı.

“Bayağı küçükmüş bu. Birinin kaybetmiş olma ihtimali yüksek.”

Emir endişeyle başını salladı.

“Sahibini bulmamız gerekecek biliyorum ama… O gidince çok üzülürüm.”

Babası gülümsedi.

“Bazen birini seviyorsan, onun için en doğru şeyi yapman gerekir. Ama merak etme, önce bakalım gerçekten sahibi var mı.”

Bu sözler Emir’in zihnini yumuşak bir rüzgâr gibi sarıp geçti ama kalbi hâlâ belirsizlikle doluydu.

Ertesi sabah ailece kasabada dolaşıp yavru kedinin sahibini aramaya başladılar. Parktaki çocuklara sordular, markete uğradılar, hatta kasaba çay bahçesindeki yaşlı amcalara bile.

Kimse böyle bir yavru kaybetmemişti.

Emir’in içindeki umut kıvılcıkları yavaş yavaş parlamaya başladı.

“Belki de gerçekten sahipsiz… Belki de artık bizimle kalabilir.”

Annesi düşünceli bir sesle konuştu.

“Sahibi yoksa elbette biz bakarız. Ama birkaç gün daha soralım, olur mu?”

Emir başını salladı, ama yavru kediden ayrılmak istemediğini her hücresiyle hissediyordu.

Aynı akşam kedi yavrusu ilk kez oyun oynamaya başladı. Küçük bir yün yumağının peşinde koşuyor, bazen yuvarlanıyor, bazen de Emir'in ayağına sarılıyordu.

Emir kahkahalarla:

“Aceleci yaramaz! Dur biraz, yakalayacağım seni!” diye seslendi.

Kedi yavrusu da sanki oyuna karşılık verir gibi tiz bir miyavlama çıkardı.

O gece dışarıda büyük bir fırtına patladı. Rüzgâr çatıları sarsıyor, yağmur camlara vuruyordu. Kedi yavrusu korkudan mırlamayı kesti ve Emir’in yatağına tırmandı.

Emir battaniyeyi kaldırıp:

“Gel buraya küçük dostum. Korkmana gerek yok, burası güvenli.” dedi.

Yavru kedi, çocuğun kolunun altına kıvrılıp titreyerek başını sakladı.

“Söz veriyorum, seni yalnız bırakmayacağım.”

Dışarıdaki gök gürültüsü her çaktığında ikisi biraz daha birbirine sokuluyordu. Bu an, onların bağı çok daha güçlü hale getirdi.

Ertesi gün kapı çalındı. Kapıda kasabanın yaşlı teyzesinden biri duruyordu. Elinde eski bir broşür vardı.

“Duydum ki küçük bir kedi yavrusu bulmuşsunuz.” dedi.

Emir’in kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu.

“Evet… Evet, doğru. Sahibi siz misiniz?”

Teyze broşürü gösterdi. Üzerinde siyah beyaz bir kedi vardı. Kayıp ilanıydı.

“Benim kedim… ama bu resimdeki yavru değil. Senin bulduğun çok daha küçük. Sadece merak ettim, belki torunumun kedisidir diye düşündüm.”

Emir’in içi bir anda sevinçle doldu.

“Yani… Bu yavru size ait değil!”

Teyze gülümsedi.

“Hayır değil. Ama çok şanslı bir yavruya benziyor. Sanki seni seçmiş gibi.”

Teyze gittikten sonra Emir kediye baktı. Yavru, battaniyenin köşesinden başını çıkarıp ona doğru miyavladı.

“Sen… Beni mi seçtin gerçekten?”

Kedi yavrusu ona doğru yürüyüp bacaklarına sürtündü. Emir bütün kalbiyle anladı.

Aile artık kararını vermişti.

Babası:

“Tamam Emir… Sahibi yok. Bu minik artık bizim ailemizden biri.” dedi.

Emir gözleri parlayarak yavruyu kucağına aldı.

“Sana bir isim buldum!”

Kedi yavrusu merakla başını yana eğdi.

“Adın Pamuk olsun. Çünkü tüylerin yumuşacık ve bembeyaz.”

Pamuk, sanki ismi çok hoşuna gitmiş gibi mırıldandı.

Artık yemek saatleri, oyun vakitleri, saklambaç maceraları, birlikte uyunan geceler… Pamuk ve Emir’in hayatı yeniden şekilleniyordu. Her gün biraz daha yakınlaşıyor, birbirlerine güvenmeyi öğreniyorlardı.

Bir akşam Emir yatağına uzandı ve Pamuk göğsünün üstüne kıvrıldı.

“İyi ki seni bulmuşum Pamuk.”

Minik kedi gözlerini yavaşça kapadı ve mırlamaya başladı.

“Benim de iyi ki seni seçtiğim belli oluyor, değil mi?”

Diller farklıydı ama kalpler aynı dili konuşuyordu.
Ve o dili anlayan herkes bilir: Sevgi, en büyük yuva duygusudur.

Bu Hikayeyi Paylaş

Yorum

Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu sen yap!

Yorum Yazın