Peri Kızı ile Çoban Hikayesi
Gökyüzünün mavisini usulca örten bulutların altında, ormanın kıyısına yaslanmış küçük bir köy vardı. Bu köyün eteklerinde, sürüsünü şefkatle güden genç bir çoban yaşardı. Adı Alihan’dı. Alihan’ın sesi yumuşak, kalbi duru, dünyası ise koyunların çanlarıyla başlayan bir sükûnet masalıydı. Fakat kader bazen en sessiz hayatların kapısını çalıp içeriye bir ışık bırakır. İşte o ışık, bir gün ormanın derinliğinden gelmişti.
Alihan, o sabah sürüyü dere kenarına götürmüş, bir kayanın üzerine oturmuştu. Ayakkabısının ucuyla suya dokunuyor, dalgaların titreşimlerini izliyordu. Derken suyun üzerinde bir ışık kıpırdadı. Önce bir yansıma sandı, ama ışık büyüdü, kıvrıldı ve ince bir çizgi gibi havada süzülerek şekle dönüştü. Ardından ışığın içinden zarif kanatlı bir kız belirdi. Saçları altın gibi parlıyor, gözleri sabah çiyi gibi parlıyordu.
Bu peri kızının adı Zehra’ydı.
Zehra önce ürkekçe gülümsedi. Alihan kendini geri çekti ama gözlerini ondan alamadı.
— “Kimsin sen?” dedi ürperen bir sesle.
— “Ben ormanın ışığından geldim. Adım Zehra. Sana zarar vermem, çoban.”
Alihan’ın kalbi hızlandı. Çünkü böyle bir güzelliğe daha önce ne masalda rastlamıştı ne de hayalde.
— “Ama… neden bana göründün?”
— “Bugün ilk kez kalbinin sesini duydum.” dedi Zehra ve parmaklarını göğsüne götürdü. “Sessizliği seviyorsun. Dünyayı anlamaya çalışıyorsun. Periler sadece temiz kalpleri görür.”
Alihan’ın yüzüne sıcak bir utanç kızıllığı yayıldı.
— “Ben sıradan bir çobanım… beni neden seçesin ki?”
— “Sıradanlık bazen en büyük büyüdür.” diye fısıldadı Zehra.
O gün ikisi uzun uzun konuştular. Alihan sürüsünü otlatırken Zehra da yanında uçuyor, bazen bir çiçeğin üzerine konuyor, bazen bir yaprakla beraber havada dönüyordu. Alihan’ın içindeki yalnızlık çözülüyor, Zehra’nın yüzünde çocukça bir heyecan büyüyordu.
Gün batarken Zehra'nın kanatları solgunlaştı.
— “Gitmeliyim. Periler geceyi ormana borçludur.”
— “Yarın yine gelir misin?” diye sordu Alihan.
Zehra hafifçe başını eğdi.
— “Eğer kalbin bugün olduğu kadar temiz kalırsa… gelirim.”
Ertesi sabah Alihan gözlerini açar açmaz dereye koştu. O anı beklerken içinde kıpır kıpır bir umut vardı. Sanki gökyüzü daha mavi, çiçekler daha renkli görünüyordu. Ve ışık… yine geldi.
Zehra belirdiğinde Alihan’ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.
— “Geldin!”
— “Sözüm vardı, değil mi?”
Bu kez Zehra Alihan’a ormanı gezdirdi. Ağaçların içindeki gizli patikalara götürdü. Kayanın içinden fışkıran suyun perileri nasıl beslediğini anlattı. Alihan şaşkınlıktan gözlerini kırpmadan dinliyordu.
— “Bu dünya… gerçek mi?”
— “Gerçek, çünkü sen buna inanıyorsun.”
İkili her gün buluşmaya devam etti. Zehra ona kuşların dilini öğretti, rüzgârın neden bazı geceler mırıldandığını anlattı. Alihan da ona köy hikâyeleri anlattı, yıldızların altında koyunlarla nasıl konuştuğunu söyledi.
Bir gün Zehra, ağaçların tepesine konmuştu. Yüzü biraz solgundu.
— “Alihan… bugünlerde kanatlarım ağırlaşıyor.”
— “Hasta mısın?”
— “Hayır. Peri kurallarını zorluyorum.”
— “Ne kuralı?”
Zehra’nın sesi titredi.
— “Bir peri, bir insana fazla bağlanamaz.”
Alihan’ın içi buz gibi oldu.
— “Bağlanmak mı? Yani… bana mı?”
Zehra gözlerini kaçırdı.
— “Sende bir sıcaklık var. Gittiğim her yerde kalbim seni arıyor. Bu, periler için tehlikelidir.”
Alihan sessiz kaldı. O an içinde bir şey kırılıp genişledi. Zehra’ya karşı hissettiği şefkat büyümüştü, artık bir dostluk değil, kalbi saran bir bağdı.
— “Eğer tehlikeliyse… görüşmeyelim istersen.”
Zehra hızla başını kaldırdı.
— “Bunu istemiyorum!”
Havada parıldayan bir damla gözyaşı süzüldü.
— “Sadece… bir yol bulmalıyız.”
Fakat ormanın derininde, eski köklerin altındaki büyülü çemberde yaşayan yaşlı peri Nergis Ana, Zehra’nın insan dünyasında fazla oyalanmasını fark etmişti. Bir akşam Alihan ile Zehra konuşurken ormanın içindeki rüzgâr birden sertleşti.
Ağaçlar çatırdadı.
Toprak titredi.
Zehra irkildi.
— “Nergis Ana geliyor…”
Yaşlı peri tepeye çıkarak göründü. Kanatları griydi, yüzü asırlık ağaç kabuğu gibi çizgilerle kaplıydı.
— “Zehra.” dedi tok bir sesle. “Sınırı aştın.”
Alihan Zehra’nın önüne geçti.
— “Onu suçlamayın! Sadece arkadaşız!”
Nergis Ana, Alihan’a soğuk gözlerle baktı.
— “İnsanlar bazen farkında olmadan perinin ömrünü eksiltir. Bu kız seni görmeye geldiği her gün biraz daha güç kaybediyor.”
Alihan’ın dizleri çözülür gibi oldu.
— “Ben… ben bunu istemedim.”
Zehra hızla konuştu.
— “Bu benim seçimim! Alihan bana zarar vermedi!”
Nergis Ana başını salladı.
— “Kuralları eğip bükemezsin, çocuk.”
Eliyle havayı çizdi. Bir ışık çemberi oluştu ve Zehra’yı içine çekmeye başladı.
— “Hayır!” diye bağırdı Alihan.
— “Onu götüremezsiniz!”
Alihan çembere doğru koştu ama ışık onu geri itti. Sanki görünmez bir duvara çarpmıştı.
Zehra çığlık attı.
— “Alihan!”
— “Zehra, dayan! Seni bırakmayacağım!”
Zehra ellerini uzattı ama parmakları Alihan’a ulaşamadı.
— “Lütfen… beni unutma.”
O an Alihan’ın kalbinde bir şey koptu.
Çember ışıkla doldu, Zehra’nın bedeni kristal gibi parladı ve bir anda yok oldu.
Nergis Ana sessizce ormana karıştı.
Sadece rüzgâr kaldı.
Günler geçti.
Alihan’ın içi boşalmış gibiydi. Sürüyü otlatıyor ama yüzüne eski gülümsemesi uğramıyordu. Her gün dere kenarına gidip Zehra’nın ilk göründüğü yeri izliyordu. Ama ışık bir daha gelmedi.
Bir akşam gökyüzü turuncuya bürünmüşken Alihan gözlerini kapadı.
— “Zehra… keşke burda olsaydın.” diye fısıldadı.
Tam o sırada hafif bir ışık dalgası suyun üzerinde titreşti.
Alihan’ın yüreği yerinden fırlayacak gibi oldu.
Işık büyüdü…
Kıvrıldı…
Ve içinden Zehra’nın sesi geldi.
— “Ben buradayım.”
Alihan şaşkınlıkla doğruldu.
Işık tamamıyla şekil almadı; Zehra’nın bedeninin sadece hafif bir silueti belirmişti.
— “Zehra! Yaşıyor musun?”
— “Evet… ama artık tam olarak bu dünyada değilim. Sadece kalbin beni çağırdığında görünebiliyorum.”
Alihan’ın gözleri doldu.
— “Seni yine kaybetmekten korkuyorum.”
— “Ben hiç gitmedim ki.” dedi Zehra. Işık hafifçe titredi. “Senin kalbinde yerim var, Alihan. Artık bizi ayıracak hiçbir güç yok.”
Alihan ışığa yaklaşarak elini uzattı. Dokunamadı ama sıcaklığı hissetti.
— “Ben de seni kalbimde taşıyacağım.”
Zehra’nın sesi yumuşadı.
— “Bir gün kurallar bizi ayırmayacak. Belki yine aynı gökyüzünün altında yürüyebiliriz. O zamana kadar… kalbin ışığım olsun.”
Ve ışık, yavaşça suda kayboldu.
Alihan derin bir nefes aldı. İçindeki sızı azalmamıştı ama artık bir umut kıpırdıyordu. Çünkü sevgi, bazen dünyaları bile aşan bir köprü kurardı.
Ve peri kızı Zehra ile çoban Alihan’ın hikâyesi, o günden sonra rüzgârın fısıltılarında yaşamaya devam etti.
Yorum
Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu sen yap!
Yorum Yazın