Vicdanlı Olmak Hikayesi

Pelin Kaya 04.12.2025 12 Okunma Sayısı Uzun Hikayeler 1 Yorum
Vicdanlı Olmak Hikayesi

Sabah güneşi, küçük kasabanın üzerindeki çiğ tanelerine usulca konarken, on yaşındaki Mert okul çantasını sırtına geçirip kapıdan hızlıca çıktı. Hava hafif serindi ama Mert’in içindeki heyecan öyle sıcaktı ki üşüdüğünü hissetmedi bile. Bugün, okulun bahçesinde yapılacak olan Küçük Mucitler Yarışması vardı. Mert, haftalardır üzerinde çalıştığı minik rüzgâr türbinini öğretmenine gösterecekti.

Fakat o gün, daha okul yolunun yarısına bile gelmeden, vicdanın ne olduğunu yeniden hatırlayacağı bir şey olacaktı.

Mert, kaldırımın kenarında duran kırmızı bir cüzdan gördü. Etrafına bakındı; kimsecikler yoktu. Cüzdanı eline alınca hafifçe titredi, çünkü içinde kalınca banknotlar ve kimlik vardı. Cüzdan birine aitti… ve onu kaybettiğini büyük ihtimalle daha fark etmemişti.

Mert’in aklının bir köşesine hınzır bir fısıltı düştü: “Kimse görmedi, parayı alabilirsin…”

Bir diğer köşesinden ise içindeki o küçük, titreyen ama sağlam sesi duydu: “Bu doğru değil. Birine ait. Bulup geri vermelisin.”

O an, içindeki iki ses kavga ederken, en yakın arkadaşı Elif arkasından seslendi.

"Mert! Ne buldun orada?"

Mert irkildi. Cüzdanı hızlıca çantasının ön cebine koydu.

"Bir şey…", dedi kısık bir sesle.

Elif gözlerini kıstı. Onu az çok tanıyordu.

"Bir şey dediğin şey nedir? Saklıyorsun."

Mert daldı gitti. İçindeki fısırtılar daha da yükselmişti. Elif bir adım yaklaştı.

"Bak eğer kötü bir şey yapmayı düşünüyorsan… söyleyebilirsin. Ben yardım ederim."

Mert, Elif’in güven veren yüzüne baktı ve derin bir nefes aldı.

"Bir cüzdan buldum… İçinde para var. Çok para."

Elif’in yüzü ciddileşti.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Mert’in omuzları düştü.

"Bilmiyorum. İçimde sanki bir ip beni iki tarafa çekiyor. Bir yanım bırak diyor, diğer yanım al diyor."

Elif, arkadaşının koluna hafifçe dokundu.

"Bazen doğru olan yol, sessizce parlayan yoldur. Vicdanın ne diyorsa onu yapmalısın."

Bu cümle Mert’in boğazını düğümledi. Vicdan kelimesi bir anda ağırlaştı ama ışığı daha belirgin hâle geldi.

Okula vardıklarında Mert’in aklı hâlâ cüzdandaydı. Sınıfa girdiklerinde öğretmenleri Ayşe Öğretmen, sabah yoklamasından sonra bir duyuru yaptı.

"Çocuklar, çok önemli bir şey oldu. Okul yolunda kasabadaki fırıncı Mehmet Amca’nın cüzdanı kaybolmuş. İçinde hem iş yeri parası hem de kimlikleri varmış. Kaybedince çok üzülmüş. Eğer bulan varsa mutlaka bana söylemeli."

Mert’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Elif başını kaldırıp ona baktı. O bakış, “Hadi, yapabilirsin” diyen bir bakıştı.

Mert elini yavaşça kaldırdı.

"Öğretmenim…"

Sınıfın tamamı ona döndü.

"Ben buldum."

Ayşe Öğretmen şaşırdı ama memnuniyetle gülümsedi.

"Aferin Mert! Çok doğru bir davranış. Getir bana teslim et."

Mert çantayı açarken kalbindeki ağırlık hafifledi. Cüzdanı öğretmene uzattığında içinden huzur gibi bir şey yükseldi. Sanki içindeki küçük fener daha da parlamıştı.

Sınıftaki çocuklardan biri, Serkan, yüksek sesle sordu:

"Peki sen neden hemen öğretmene vermedin, Mert? Yoksa almak mı istedin?"

Sınıfta hafif bir uğultu oldu. Herkes Mert’e bakıyordu.

Mert utanarak gözlerini yere indirdi.

"Evet… ilk başta kötü bir şey düşündüm. Ama sonra doğru olanı yaptım."

Elif arkadan destek verdi.

"Mert cesur davrandı. Yanlışı düşünmüş olabilir ama sonunda doğrusunu yaptı. Bu da vicdanlı bir insan olduğunu gösterir."

Ayşe Öğretmen başıyla onayladı.

"Herkes hata yapmayı düşünebilir. Ama vicdanlı insanlar hatayı yapmadan önce durup düşünür. Mert bunu yaptı. Hepiniz bunu örnek alın."

Keşke herkes içindeki feneri aynı cesaretle yakabilseydi.

Derslerden sonra okulun bahçesinde yarışma başladı. Mert’in rüzgâr türbini küçük ama çok işlevliydi. Projesini öğretmenlere sunarken, sabah yaşadıklarını düşününce kendini biraz daha güçlü hissetti.

Jüri, projeleri gezip notlar aldı ve sonuç açıklama zamanı geldiğinde kalabalık sessizleşti. Müdür yardımcısı sahneye çıkıp sonuçları açıkladı.

"Küçük Mucitler Yarışması’nın bu yılki birincisi… Mert!"

Kalabalık alkışlarla karıştı. Mert’in göğsü sevinçle kabardı ama Ayşe Öğretmen sahneye yürürken göz kırptı.

"Mert yalnızca bir mucit değil, aynı zamanda vicdanlı bir çocuk olduğunu da bugün gösterdi."

Mert’in yüzü kızardı.

"Ama öğretmenim…"

"Emin ol Mert, vicdanlı olmak en büyük icattır. Çünkü herkesin içinde vardır ama herkes onu kullanmayı bilmez."

Kalabalık bu sözlere daha da güçlü alkışlarla karşılık verdi.

Tören bitip herkes dağıldığında, okulun kapısında bir adam belirdi: Fırıncı Mehmet Amca. Yüzünde minnet dolu bir ifade vardı. Mert’in yanına geldiğinde hafifçe eğildi.

"Evladım, cüzdanımı sen mi buldun?"

"Evet… buldum."

Mehmet Amca gözleri dolarak konuştu.

"Bugün bana büyük bir iyilik yaptın. Hem param hem de kimliklerim içindeydi. Onlar olmadan işe bile devam edemezdim. Sen çok iyi bir çocuksun."

Mert bozularak başını salladı.

"İlk başta doğru olanı yapıp yapmamakta kararsız kaldım. Ama sonra düşündüm… yanlış olacaktı."

Mehmet Amca, Mert’in başını okşadı.

"Vicdan, insanın en güvenilir pusulasıdır. Bazen şaşırır gibi olur ama doğruyu hep gösterir. Sen bugün o pusulayı dinlemişsin."

Elif yana yaklaştı.

"Ben de biraz yardımcı oldum…"

Mehmet Amca gülümseyerek iki çocuğa birer sıcak poğaça uzattı.

"O zaman bu kahramanlara bir ödül yakışır."

Mert poğaçayı alırken kalbinde bir sıcaklık yayıldı. Bu, vicdanın verdiği huzurdan başka bir şey değildi.

O günün gecesi Mert yatağına uzandığında dışarıda rüzgâr hafif hafif esiyordu. Kendi türbininin kanatlarını hayal etti; dönüyor, enerji üretiyor… Tıpkı içindeki vicdan gibi.

Annesi kapıyı aralayıp içeri girdi.

"Oğlum, bugün seninle gurur duymuşlar. Ne olmuş okulda?"

Mert yorganı çenesine çekti.

"Anne… bugün cüzdan buldum. Kötü bir şey düşünmüştüm ama yapmadım. Çünkü içimde bir ses bana doğru olanı yaptırtı."

Annesi gülümsedi.

"İşte o ses hiçbir zaman kaybolmaz Mert. Sen onu dinledikçe daha da güçlenir. Vicdanlı olmak, insanın en büyük zenginliğidir."

Mert’in gözleri kapanırken fısıldadı:

"Demek o yüzden içimde bir ışık gibi hissettim…"

"Evet," dedi annesi. "O ışık senin içindeydi."

Ve o gece Mert, kendi vicdanının ışığında uykuya daldı. Bazen en büyük kahramanlıklar görünmezdi; ama içimizde yanan küçük bir fener, bütün karanlıkları aydınlatabilirdi.

Bu Hikayeyi Paylaş

1 Yorum

  • S
    Sebahat

    Müthiş bir hikaye örneği

Yorum Yazın